-->

Filmin süresine
gelince, ben bir film için ideal sürenin iki saat olduğunu düşünen biraz daha
dar görüşlü izleyicilerdenim. Özellikle, Les Miserables gibi ağır bir konusu
olan bir filmin iki saati geçmesi seyirciyi bunaltır. Ama 1200 sayfalık bir
romandan uyarlanan filmi sadece iki saatte seyirciye, kitaptaki duygularla
birlikte aktarmanın da çok zor olduğunu kabul etmeliyim.
Birçok eleştirmen, filmin yeterince başarılı bulunmamasının nedeninin Russell Crowe’un ses konusunda diğer oyunculara göre belirgin şekilde geride kalması olduğunu düşünüyor. Fakat, iki buçuk saatlik film boyunca nerdeyse bütün sahnelerde görünen Crowe’un sesi beni hiç de rahatsız etmedi. Aksine, Crowe’un oyunculuğunu sesinden ön planda tutarak çok doğru yaptığını düşünüyorum.

YÖNETMEN: Tom Hooper
OYUNCULAR: Hugh Jackman, Russell Crowe, Anne Hathaway
SÜRE: 158 Dakika
IMDB PUANI: 7,8
ROTTEN TOMATOES: %70
Fragman sayfanın altındadır.
Victor Hugo’nun klasiğinden sinemaya uyarlanan Les
Miserables, herkesin mutlaka etkileneceğini düşündüğüm harika bir sahneyle
açılıyor. Bu sahnede, yönetmen Tom Hooper’ın aslında tüm filme hâkim olmasını
istediği fakat bu konuda çok da başarılı olamadığı bir görkem ve ihtişam var.
Mahkûmlar, Müfettiş Javert’in gözetimi altında halat çekerken, hem kaderleriyle
yüzleşmeye çalışıyorlar, hem de içlerinde kalan umut ışığını söndürmemeye.
Fakat etkileyici olması için çok çaba harcanmış olan bu filmin geri kalanını
biraz hayal kırıklığıyla izliyoruz. Özellikle filmin sonlarına doğru, filmden
çok, sinema salonunda ışığını gizlemeye çalışarak baktığımız telefonun saatiyle
haşır neşir oluyoruz. Birçok kişi gibi
ben de, filmde bazı şeyleri beğenmedim. Ama Les Miserables’ı asla ‘kötü film’
kategorisine sokamam. Hatta birçok şeyin tam oturmamış olmasına rağmen, filmi
beğendiğimi de söyleyebilirim. Ses, makyaj ve kostümler üzerine her ne kadar
hakkı verilerek çalışılmış olsa da, Les Miserables’ı, tam anlamıyla ‘bitmiş’
bir eserden çok, filmin provası haline sokan şeylerden biri, müzikalin
abartılarak bütün diyalogların notalara dökülmesi ve biraz da buna bağlı olarak
filmin uzadıkça uzaması. Bugüne kadar, Victor Hugo’nun romanından tam 57 kez
sinemaya uyarlanan film, birçok kez müzikal tarzında çekilmiş. Fakat Tom Hooper
tarafından yönetilen bu son uyarlamada, müzikal aşırıya kaçmış. Bu yüzden film
bir müzikalde olması gereken sanatsallıktan yoksun. Ayrıca, müziklerin bu kadar
abartılması, zaten takip edilmesi zor olan bir filmin takibini iyice
zorlaştırıyor.

Öyküyü birkaç satırla anlatmak gerekirse… Hikâyede, hayatı
kötüden iyiye bir değişim içinde olan Jean Valjean, yıllar önce bir ekmek
çaldığı için kürek cezasına çarptırılmıştır. Birkaç kez kaçmaya çalıştığı için,
cezası uzayan Valjean sonunda şartlı tahliye edilir. Fakat romanın kötü
karakteri müfettiş Javert, peşini bir türlü bırakmaz ve ona hayatı zehir etmek
için elinden geleni yapar. Javert’le Jean Valjean’ın arasındaki mücadeleyi anlatan romanın arka
planında ise, Fransız Devrimi ve her devrimin olmasa olmazı aşk var. Jean
Valjean’ın yıllarca kendi kızı gibi büyüttüğü Cosette, Fransız Devrimi’nin genç
öncülerinden biri olan Mauris’a âşık olur. Fakat araya Jean Valjean’ın
kıskançlıkları, Javert yüzünden düzenli bir yaşama sahip olamamaları ve
devrimin yıpratıcı etkisi girince, Cosette ve Marius’un bir araya gelmesi
zorlaşır.
Her ne kadar filmde seyirciyi rahatsız eden şeyler olsa da,
Victor Hugo gibi dev bir yazarın eserinden uyarlanmış ve geçtiğimiz yıllarda
“King’s Speech” filmiyle en iyi yönetmen dalında Oscar’ın sahibi olan İngiliz
yönetmen Tom Hooper’ın elinden çıkmış bir filmi beğenmemek hiç kolay değil.
Birçok eleştirmen, filmin yeterince başarılı bulunmamasının nedeninin Russell Crowe’un ses konusunda diğer oyunculara göre belirgin şekilde geride kalması olduğunu düşünüyor. Fakat, iki buçuk saatlik film boyunca nerdeyse bütün sahnelerde görünen Crowe’un sesi beni hiç de rahatsız etmedi. Aksine, Crowe’un oyunculuğunu sesinden ön planda tutarak çok doğru yaptığını düşünüyorum.
En iyi erkek oyuncu dalında Oscar’a aday olan Hugh Jackman
ve en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar’ın ve Altın Küre’nin sahibi olan
Anne Hathaway’in performansları da filmin çıtasını oldukça
yükseltiyor.
Nehir Arslan
BİLİNMEYEN NOKTALAR
- Film canlı çekilen ilk müzikal film örneğidir. Oyuncuların doğru söylemesi için kulaklarına küçük bir mikrofon takmışlardır. Setin dışında olan piyanistin çaldığı piyano mikrofonlara ses vererek oyuncuların şarkının ritmini kaçırmamalarına sebep olmuştur
- Şarkıların canlı söylenmesi oyuncuların oyunculuklarına da katkı da bulunmuştur. Çünkü normalde filmden önce şarkılar kaydedilir ve oyuncular dudaklarını oturmaya çalışırlar.
- Anne Hathaway film için 11 kilo vermiştir
- Anne Hathaway'in ''I Dreamed a Dream'' şarkısı oyuncunun kendi isteği ile 8 saat boyunca çekilmiştir 4. çekim filmde kullanılmıştır.
- Filmin ilk sahneleri öncesi Hugh Jackman zayıf ve bitkin gözükmek için 36 saat su içmemiştir.
- Oyuncuların canlı söylemesinin yanı sıra bazı sahnelerde de kamera doğaçlama bir şekilde kullanılmıştır. Örneğin ilk sahnede SteadyCam kullanılarak oyuncuların istediği gibi hareket etmelerine izin verilmiştir ve bu da oyuncuların performansını arttırmıştır.
Bu yazıyı Sefiller'i seyrettikten üç hafta sonra okudum. Filmi oldukça iyi analiz etmişsiniz. Fakat sizden biraz daha fazla beğendiğimi söylemek istiyorum. Dediğiniz gibi açılış sahnesi şahane ve o düzeyde dört beş sahne daha var. Sürenin uzun olduğu konusunda ise çok haklısınız.
YanıtlaSilFilmi izledikten sonra, bir süre kararsız kaldım. sonra değişik bir film olduğunu ve beğendiğimi farkettim. Ama sizin de dediğiniz gibi, izlerken seyriciye batan şeyler de var. Filmin uzunluğu ve müziğin abartılması gibi...
YanıtlaSil