Süre: 96 dakika
Yönetmen: Eskil Vogt
Oyuncular: Ellen Dorrit Petersen, Henrik Rafaelsen, Vera Vitali, Marius Kolbenstvedt
Imdb: 7.8
Filmegitmedenönce: 8.0
Genetik bir hastalık yüzünden görme duyusunu tamamen kaybeden Ingrid, evinde iç dünyasına dönerek kendini daha güvende hissetmeyi amaçlasa da çok geçmeden zihninin daha korkutucu olduğunu anlıyor.
Film, arka planda Ingrid'in anlatımıyla başlıyor. Mekanları, insanları, olayları göremese de zihninde canlandırabildiğini anlatan Ingrid, zamanla bu yeteneğini kaybedeceğini söylediğinde anlıyoruz ki hayatının ortasında kör olan karakterimiz bu yolla kendini yaşama bağlıyor ve henüz bu iletişimi de kaybetmeye hazır değil. Kamera, Ingrid'in kendine çay koyuşunu ayrıntılarıyla gösterince kör olmanın günlük hayatını nasıl etkilediğini kavrıyoruz ve içimizde karaktere karşı bir sempati doğuyor. Ardından film yeni karakterlerini yine arka planda Ingrid'in anlatımıyla tanıtmaya başlıyor: Sosyal hayattan tamamen izole olmuş, insanlarla iletişim kurmakta zorlanan ve cinsel hayatı olmadığı için kendinden iğrenmesine yol açsa da mastürbasyona başvuran Einar ve onun gözetlediği karşı komşusu bekar anne Elin.
Blind ile ilk yönetmenlik denemesini yapan Eskil Vogt, karakterlerinin içinde bulundukları durumları farklı olaylarla anlaşılabilir kılmayı seviyor. Örneğin Ingrid'in mutfakta yere yemek döktüğü ya da çamaşır yıkamadan önce kıyafetlerinin rengini öğrenmek için bir alet kullandığı sahne seyirciye kör yaşamanın nasıl olduğunu gösteriyor. Bunun yanında film karakterin mikrodalgasıyla yaşadığı anlar gibi hayatın içindeki saf ve komik anları da göstererek sizi klasik bir "körlük" hikayesiyle depresyona sokmadan empati duymaya itiyor.

Film devam ettikçe Ingrid'in yazdığı hikaye ve yaşantısı birbirine karışıyor. Morten'i de hikayeye dahil eden Ingrid, onun Elin ile internetten konuşmaya başlayıp kendisini aldattığını hayal ediyor. Görüşündeki kaybı hayal gücünü kullanarak telafi eden Ingrid giderek karakterlerine kendi hayatına ait daha fazla şey katmaya başlıyor. Örneğin Elin başına düşen bir buz parçası nedeniyle kör oluyor, Morten Ingrid'le gitmeyi en sevdikleri restorana Elin' i götürüyor... Hikaye ilerledikçe Ingrid'in özgüvensizlikleri, korkuları, önyargıları ve inandıkları karakterlerin gelişimlerini daha çok etkilemeye başlıyor ve içine düştükleri garip durumların aslında Ingrid'in iç dünyasını hikayeye yansıtmasıyla oluştuğunu anlıyoruz. Durum böyle olunca biz de sübjektif gerçeklikte neyin gerçekten yaşanıp neyin kurmaca olduğunu çözmeye çalışıyoruz.

Blind hayatının ortasında kör olan bir kadının eski yaşantısını geri kazanma mücadelesini anlatıyor. Kör olduğu için çocuk sahibi olmak gibi bazı hayallerini rafa kaldırmak zorunda kalacağına inanan Ingrid içsel çatışmalarını yazdığı hikayeyle çözüyor. Vogt filmi depresif ve ezici yapmadan etkileyici kılmayı başarıyor. Tabii başroldeki Ellen Dorrit Petersen'ın platin saçları ve keskin hatlarıyla Ingrid'in hayata bağlanma ve insanlar tarafından fark edilme gibi çeşitli çabalarını mükemmel şekilde canlandırdığını unutmamak gerek.
Kesinlikle izlemenizi öneriyorum. Konu ilginizi çekmediyse bile filmin hem Sundance hem de Berlin Uluslararası Film Festivali'nde başarılı olduğunu belirtmeliyim. Şimdiden iyi seyirler.
Elif Kayalı
Gerçekten başarılı bir inceleme yazısı olmuş. Hatta sitedeki en beğendiğim yazı diyebilirim.
YanıtlaSilBeğenmenize çok sevindim, çok teşekkürler!
YanıtlaSil