BIRDMAN OR THE UNEXPECTED VIRTUE OF IGNORANCE
(ATMACA VEYA CAHİLLİĞİN UMULMAYAN ERDEMİ)
Devamlı şekil şükül peşinde koşan süper kahramanların en efendisiydi Michael Keaton’lı Batman. O yüzden onun naif ve mütevazı oyunculuğuna oldu bitti saygı duyarım. Yıllar sonra Inarritu’nun filminde başrol oynayacağını duyunca heyecandan Türkan Şoray gibi ellerim titredi. Filmin Meksikalı yönetmeni Inarritu; Amores Perros, 21 Grams filmleriyle zaten gelip oturmuştu gönlümün tahtına, aldım çekirdeğimi geçtim filmin başına.Riggan(Michael Keaton), zamanında “Birdman”, adlı süper kahramanı canlandıran modası geçmiş bir Hollywood yıldızıdır. Eski günlerine dönmek, eleştirmenlere ve kızına(Emma Stone) çok yönlü oyunculuğunu ispatlamak için Broadway’de bir oyun sergilemek ister. Ancak yüksek egolu partneri Mike(Edward Norton), ekip arkadaşları ve kibirli tiyatro eleştirmenleri sayesinde bu naif emeklilik hayali cehenneme dönecektir zavallının.
Aslında Riggan, yıllar önce canlandırdığı “Birdman” karakterini o kadar benimsemiştir ki; kariyer bunalımına, gizli güçleri olduğu düşüncesi de eklenince, hayatını iki farklı karakter olarak yaşayan bir şizofrene dönüşür. Birdman’in kendisini ele geçirmemesi için çabalıyor gibi görünse de, içinde Birdman olarak yaşamak isteyen naftalinli bir star vardır.
Birdman, Inarritu filmlerinde alışık olmadığımız bir kara komedi anlayışına sahip. Acımasız Hollywood’un; oyuncuları benliklerinden çıkarıp, popülerleştirip sonra da paçavra gibi bir kenara atması daha ne kadar cesur ve sarkastik anlatılabilirdi bilmiyorum. Bir insanın sanal şöhreti ile gerçek hayatı arasındaki uçurumu izlemek çok dokundu bana. Belki popüler kültürle ilgili söylediklerinden, belki egonun tokadını ağzımıza vurduğundan, belki de başarısızlığının sahiciliğinden Birdman’i bir kaç kere daha izleme isteği uyandı bende.
Film, sahneler kesilmeden, plan-sekans tekniğiyle çekilmiş gibi görünse de, kesme ve geçişler var elbette. Bunu da Atilla Taş’ın; “aslında David Copperfield uçmuyor, ip var ip” ruh haliyle değil, görüntü yönetmenini ayakta alkışlamanız için söyledim. Çünkü muazzam görüntü yönetmeni Lubezki, zamanla kusursuz bir şekilde oynayarak, teknik olarak değil ama ilüzyon olarak sahneler kesilmeden, ardı ardına devam ediyormuş hissini yaratmış bütün film.
Bir de filmin hikayesi ile Michael Keaton'un sinematografisi arasındaki paralellik şahane bir ironi çıkartmış ortaya. Bu noktada yönetmenin oyuncu tercihine bir kez daha şapka çıkarttım. İddia ediyorum The Wrestler filmi Mickey Rourke için neyse Birdman de Michael Keaton için odur. Oynarken kendini kanatarak, küllerinden yeniden doğmuş güzel abimiz. Hele evimin direği Edward Norton’la Michael Keaton’ın karşılıklı ilk sahnesinde ağzım açık kaldı, oyunculuk okullarında ders olarak okutulmalı o sahne. Edward Norton rolü küçük olmasına rağmen dev bir şölene dönüştürmüş Mike karakterini. Emma Stone maalesef, Riggan’ın sorunlu kızı rolünde yetersiz kalmış. Tiyatro ekibinin hassas aktristini oynayan Naomi Watts’ın performansıysa aklımda bile kalmamış.
Müzikler filmin kasvetli ruhuna çok uygun. Gaz sancısı çeker gibi gerildim film boyu çalan davuldan. Hikayeyi anlatırken, başka bir yönetmenin elinde monotonlaşacak anlarda bile seyirciyi avucunun içine almayı başarmış Inarritu. Zaten Akademi de beni utandırmayıp, Oscar’la taçlandırdı Birdman’in yönetmenini, senaryosunu, görüntü yönetmenini ve filmin kendisini. İlk kez Film Akademisi’yle hemfikir olmanın haklı gururunu yaşıyorum. Michael Keaton’a Oscar vermeme sebepleri, tören boyu çiğnediği balta kadar sakızı olabilir bilemiyorum.
Ayşe’nin Bavulu İyi Seyirler Diler.
Yorumlar
Yorum Gönder