Merhaba çok sevgili 24 saat film izlemeden duramayan sinema aşıkları. Umarım iyisinizdir. Ben iyiyim. 2006'daki boş köşe yazıları havasında geçen blog yazılarıma devam etmeye karar verdim. Bu arada dünkü verimlilik yazımdan sonra (burdan okuyabilirsiniz) çok garip bi şekilde bugün sabah 10'da uyandım. (Normalde 1-2de uyanıyorum). Ayrıca dün akşam yatmadan önce bugün yapacağım her şeyi bi kağıda yazdım. Kağıda yazma süreci içinde aslında yapmam gereken ama unutmuş olduğum büyük şeyler aklıma geldi (ödev ve Eylülle podcast gibi şeyler). Ve sabah uyandığımdan beri kağıttaki şeyleri teker teker yapmaya çalışıyorum. Kafam daha dingin hissediyor. Aynı anda 35 şey yapmaya gerek yok. TEKER TEKER İLERLİYORUZ. ama zaten ilerlemeye de gerek yok. Denge bla bla.
Bugün Whiplash ve La La Land'in ve ilk ikisi kadar izleyici etkilemeyen First Man'in yönetmeni Damien Chazelle'in 8 bölümlük yeni Netflix dizisini konuşacağız. 8 Mayıs'ta Netflix'te çıkacak dizinin adı The Eddy. Bu arada size yalan söyledim. Aslında dizi tam Damien Chazelle'in değil, adam sadece ilk iki bölümü yönetiyor. Dizinin yaratıcısıysa Harry Potter ve Cursed Child'ın yazarlarından Jack Thorne 😱.
Peki dizi ne hakkında?
The Eddy, Paris'te jazz klübü açmış bir Amerikalı adamı ve klüpte çalan insanların hikayesini anlatıyor. Klüp bir şekilde para aklama tarzı mafya işlerine karışıyor. Arkadaşlarımız da hem müzik çalıp hem de bu oldukça gergin olaylarla uğraşmaya çalışıyorlar. Yani müzik kadar polisiye olaylar da dizinin konusu. The Eddy'nin her bölümü farklı karakterlere odaklansa da dizinin başrolü klübün sahibi Eliot. Kendisi çok başarılı bir müzisyen ama bazı sebeplerden dolayı çalmayı bırakmış. Dizinin başında Eliot'ın kızı New York'tan Parise geliyor. Dizide Eliot'ın müzik grubunu, klübünü ve kızıyla olan ilişkisini ayakta tutmaya çalışmasını izliyorum. Adam bunların hiçbirini tam halledemiyor ve bir hayli zorlanıyor.
Peki dizi nasıl?
3. ve 4. bölümünde bi hayli sıkılmış olsam da diziyi beğendim. Succession gibi herkese 'izleyin ufff çok iyi' diyeceğim bir dizi değil. Zaten Türkiye'de The Eddy'yi bitiren kaç kişi olacaktır çok merak ediyorum. The Eddy 5-6 dakika boyunca jazz şarkıların çalındığı ve aşırı yüksek tempoyla ilerlemeyen bi dizi. Zaten şu ana kadar tarzını anlamışsınızdır. İlginizi çekiyorsa izleyin, çekmiyorsa izlemeyin. Keşke Netflix her dizisinin izlenme sayılarını paylaşsa. Ben Eddy'yi Türkiye'de 24 bin kişinin izleyeceğini tahmin ederdim. Neyse. Dizde Paris'in dünyanın en romantik şehri olarak gösterilmemesi ve karakterlerin çok kırılgan olmaları en beğendiğim şeyler oldu. Ha bi de müzikler de çok iyiydi tabii.
Eliot'ın kızını canlandıran Amandla Stenberg dostumuz harika bi performans sergilemiş ve dizinin enerjisi olmuş. Başrolümüzü canlandıran Andre Holand için de aynı şey geçerli. Ama ona dizinin dertli adamı desek daha iyi olur.
The Eddy stil olarak Whiplash ve La La Land'den çok farklı. Havalı ve ayağı yere basan bir kamera yerine daha gözlemci ve oynak bir kameraya sahibiz. Dizinin bi hikaye anlatması çok hoşuma gitti. Witcher gibi Netflix dizileri genelde uzatılmış bir film hikayesi anlatıyor ve ne olup bittiğini anlamak için tüm sezonu izlemek gerekiyor. Ancak The Eddy haftalık bölümlere sahip bir dizi gibi hikayesine virgül yerine noktalar koyarak ilerliyor. Böylece'hemen diziyi bitirmem gerek' demeden diziyi daha sakin bir şekilde izleyebiliyorsunuz.
The Eddy'yi izlemeyecekseniz bile Damien Chazelle'in yönettiği ilk iki bölümü izlemenizi öneririm. Özellikle 2. bölüm çok gergindi. İlerleyen bölümlerde dizi başka karakterlerin hikayesini anlatmaya çalışırken odağını kaybetti ve biraz sıkıcı bi hale geldi. Ama 4. bölümden sonra toparladı. 8'de 6 iyi bölüm bence gayet iyi. Bana en garip gelen şeyse dizinin finali oldu. Bununla ilgili bi şey demeyeceğim ama dizinin sonunda dizinin 2. sezonunun gelmeyeceği aklınızda olsun.
Evet dostlar. 30 dakikada The Eddy'le ilgili aklıma gelen şeyler bu şekilde. Umarım iyisinizdir. Kendinizi sevmeyi unutmayın. bye.
Bugün Whiplash ve La La Land'in ve ilk ikisi kadar izleyici etkilemeyen First Man'in yönetmeni Damien Chazelle'in 8 bölümlük yeni Netflix dizisini konuşacağız. 8 Mayıs'ta Netflix'te çıkacak dizinin adı The Eddy. Bu arada size yalan söyledim. Aslında dizi tam Damien Chazelle'in değil, adam sadece ilk iki bölümü yönetiyor. Dizinin yaratıcısıysa Harry Potter ve Cursed Child'ın yazarlarından Jack Thorne 😱.
Peki dizi ne hakkında?
The Eddy, Paris'te jazz klübü açmış bir Amerikalı adamı ve klüpte çalan insanların hikayesini anlatıyor. Klüp bir şekilde para aklama tarzı mafya işlerine karışıyor. Arkadaşlarımız da hem müzik çalıp hem de bu oldukça gergin olaylarla uğraşmaya çalışıyorlar. Yani müzik kadar polisiye olaylar da dizinin konusu. The Eddy'nin her bölümü farklı karakterlere odaklansa da dizinin başrolü klübün sahibi Eliot. Kendisi çok başarılı bir müzisyen ama bazı sebeplerden dolayı çalmayı bırakmış. Dizinin başında Eliot'ın kızı New York'tan Parise geliyor. Dizide Eliot'ın müzik grubunu, klübünü ve kızıyla olan ilişkisini ayakta tutmaya çalışmasını izliyorum. Adam bunların hiçbirini tam halledemiyor ve bir hayli zorlanıyor.
Peki dizi nasıl?
3. ve 4. bölümünde bi hayli sıkılmış olsam da diziyi beğendim. Succession gibi herkese 'izleyin ufff çok iyi' diyeceğim bir dizi değil. Zaten Türkiye'de The Eddy'yi bitiren kaç kişi olacaktır çok merak ediyorum. The Eddy 5-6 dakika boyunca jazz şarkıların çalındığı ve aşırı yüksek tempoyla ilerlemeyen bi dizi. Zaten şu ana kadar tarzını anlamışsınızdır. İlginizi çekiyorsa izleyin, çekmiyorsa izlemeyin. Keşke Netflix her dizisinin izlenme sayılarını paylaşsa. Ben Eddy'yi Türkiye'de 24 bin kişinin izleyeceğini tahmin ederdim. Neyse. Dizde Paris'in dünyanın en romantik şehri olarak gösterilmemesi ve karakterlerin çok kırılgan olmaları en beğendiğim şeyler oldu. Ha bi de müzikler de çok iyiydi tabii.
Eliot'ın kızını canlandıran Amandla Stenberg dostumuz harika bi performans sergilemiş ve dizinin enerjisi olmuş. Başrolümüzü canlandıran Andre Holand için de aynı şey geçerli. Ama ona dizinin dertli adamı desek daha iyi olur.
The Eddy stil olarak Whiplash ve La La Land'den çok farklı. Havalı ve ayağı yere basan bir kamera yerine daha gözlemci ve oynak bir kameraya sahibiz. Dizinin bi hikaye anlatması çok hoşuma gitti. Witcher gibi Netflix dizileri genelde uzatılmış bir film hikayesi anlatıyor ve ne olup bittiğini anlamak için tüm sezonu izlemek gerekiyor. Ancak The Eddy haftalık bölümlere sahip bir dizi gibi hikayesine virgül yerine noktalar koyarak ilerliyor. Böylece'hemen diziyi bitirmem gerek' demeden diziyi daha sakin bir şekilde izleyebiliyorsunuz.
The Eddy'yi izlemeyecekseniz bile Damien Chazelle'in yönettiği ilk iki bölümü izlemenizi öneririm. Özellikle 2. bölüm çok gergindi. İlerleyen bölümlerde dizi başka karakterlerin hikayesini anlatmaya çalışırken odağını kaybetti ve biraz sıkıcı bi hale geldi. Ama 4. bölümden sonra toparladı. 8'de 6 iyi bölüm bence gayet iyi. Bana en garip gelen şeyse dizinin finali oldu. Bununla ilgili bi şey demeyeceğim ama dizinin sonunda dizinin 2. sezonunun gelmeyeceği aklınızda olsun.
Evet dostlar. 30 dakikada The Eddy'le ilgili aklıma gelen şeyler bu şekilde. Umarım iyisinizdir. Kendinizi sevmeyi unutmayın. bye.
Artık her ne kadar çok kişi yazmasa da blog yazıları okumayı çok seviyorum. Buraya geri dönüş yapmana sevindim ve devamını bekliyorum :)
YanıtlaSildamien chazelle'in annesini karnında jazz müzik dinlediğine yemin edebilirim ama kanıtlayamam
YanıtlaSilNasıl farkli olunur tarzı bir yazi gormek iyi olur.
YanıtlaSilyeey
YanıtlaSilAklıma bi an sadece Dumbledore öldüğü an geldi. Bunu neden söyledim hiçbir fikrim yok
YanıtlaSilBlog’u teması nasıl öyle yaptın? Bende seninki gibi yapmak istiyorum.
YanıtlaSilİçinden geleni yap bence. Çünkü öyle yaptığın için bir şeyler başarıyorsun...
YanıtlaSilEskiye dönüş iyi olmuş, ben diziyi izlerim.
YanıtlaSilBize yeni filmler kazandıran yazılarının yanı sıra hayatla ilgili bir şeyler de yazabilirsin. Film eleştirirken aynı zamanda gerçek hayata da değiniyorsun ve düşüncelerin bana etkileyici geliyor. Yaşam koçumuz ol Cem Başak...
YanıtlaSilBen gibi blog yazıları okumadan duramayan tüm dostlara selam (güzel giriş repliğiymiş cem) kendimi motive etmeyi de seviyoken bu ikisini bir arada bi şekilde yazılarında bulmak güzel
YanıtlaSilBlogundaki yazıları videolarındaki ses ile okuyorum...
YanıtlaSilAbi sitene bi tema ekle poh gibi duruyo :) youtubeden araştırabilirsin.
YanıtlaSilSamimmiyet + kendin olma çabası + gece gündüz film izlemek + şaka = Cem başak
YanıtlaSilblog yazısı okumak kadar keyifli bir şey yok , teşekküler.Sen yazmamış olsan bu diziden haberim olmazdııı . (:
YanıtlaSil"ben iyiyim" i okurken Eylül'ün sesiyle okumam jsbckskashfj
YanıtlaSiljazz dinlemeyi çok severim ama yavaş ilerleyen dizileri pek sevmiyorum sanırım. Birde soru cevap videosu ne zaman geliiyyoorrr
Tüm yazıyı kafamda senin seslendirmenle okudum :) Damien Chazelle'in sadece 2 bölüm yönetmiş olması benii hayal kırıklığına uğrattı resmen.
YanıtlaSilBöyle bir geri dönüş harika olmuş. 2010s havalarını aşırı özleyen biri olarak buna devam etmeni çok isterim.
YanıtlaSilovv şimdi bitirdim ve karakter dengesi çok iyi kurulmuş ve tabiki genel olarak denge mükemmeldi jazzı çok iyi kullanmışlar ben bayıldım
YanıtlaSil